Bu hafta sonu motosikletimle Gelibolu'ya bağlı Adilhan sahil köyüne gittim. Kayınpederimin yazlığı ve daha da önemlisi küçük kızım Defne'de oradaydı. Evlât sevgisi ile yeni başlayan motosiklet aşkı birleşince ortaya bu gezi çıktı.
Hafta içinden hazırlıklara başladım. Motorun yol için bakımını yaptım. Benim ekipmanlarımdan dizliğim eksikti. Şirinevler'de birkaç yere baktım. Hantal ve tek mafsallı; yani dizliğin sadece tek tarafı hareket eden türleri vardı. Transmotor motosiklet mağazasından iki tarafı da hareket eden yapısı, bacağı saran ve daha nazik duran hatta pantolonun içinde dahi giyilebilecek bir dizliği aldım. 65 lira etiketi olan bu dizliği küçük bir pazarlıkla 60 liraya aldım. Son olarak postaneye gittim. HGS için. Arabalar için yapılan HGS etiketinin aynısını motorlarada veriyorlar.Hem biçim olarak aynı hem de paralı yol ya da köprülerden geçiş ücreti aynı. 1. sınıf otomobil muamelesi görüyoruz. Ayrıca bu çıkartmalı HGS etiketini motorda yapıştırabileceğim bir yer de yok. Ben de reklamcıdan bir parça pleksiglas aldım. Bunları balık şeklinde iki parça çizip kestim. Arasına da HGS'yi koydum ki; yağmur, rüzgar, çamurdan etkilenmesin. Balığı da boyun anahtarlığıma taktım. Şimdi gişede balığımı gösterip geçiyorum. Balığımla her kapıyı açıyorum:) Şaka bir tarafa gişeden geçerken HGS yi okutma çabası oldukça komik duruma düşürüyor. Gişeye çarpan bile olmuş. Geçişten önce sağa çekip balığı hazırlıyorum, geçerken elimde tutarak okutuyor ve geçişten sonra sağa çekip topluyorum. Sağolsun ulaştırma bakanlığı eğlenceye doymayalım diye her şey düşünülmüş.



Sabah 07:15 te başladığım yolculuk yaklaşık 5 saat sürdü. 12 yi geçiyordu yazlığa geldiğimde. Kızımı çok özlemişim. Doya doya hasret giderdik. Denize girdik. Oyunlar oynadık. Akşamda kayınpeder güzel bir mangal ziyafeti hazırlamış. Asma yaprağında sardalya, köfteler, rakı, salata derken gece 2 olmuş. Ben zombiye dönmüşüm. Nasıl kalktığımı hayal meyal hatırlıyorum. Ölü gibi uyumuşum. Sabah kalktığımda yağmur yağıyordu. İnce ince ama sağanak. Kahvaltıdan sonra yağmur kesildi. Fırsatı kaçırmayayım dedim. Hemen hazırlıklarımı hızlıca yaptım ve vedalaşıp yola çıktım. Birkaç km gittim ki ufak ufak yağmur damlaları vurmaya başladı cama. Durdum baktım bulut geçiyordu. Tekrar devam ettim. Korudağ'a tırmandım birşey yok. İnişe geçtiğimde birden bir sağnak başladı. Neye uğradığımı şaşırdım. Bir kaç saniyede donuma kadar sırılsıklam ıslandım. Üzerimde yazlık kıyafetler vardı. Yaklaşık 2 dakika maruz kaldığım yağmur beni pert etti. Her tarafımdan sular akıyor, kuru hiçbir yerim kalmamıştı. Haziranın 2. gününde olacak iş değil. Sığınacak bir yerde yoktu. Her taraf çeltik tarlaları.
Birkaç km ileride bir yol üstü restoranlarından birine girdim. biraz kurulanıp, ısındım. Bir bardak çay içerken yağmurun dinmesini bekledim. Yarım saat sürdü yağmur. Sonra kesildi. Keşan'a 10 - 15 km vardı. Islak giysilerle yavaş yavaş Keşan merkeze geldim. Bu arada dondum. Su ve soğuk geçirmeyen kıyafetler alabileceğim bir yer aradım. Av malzemeleri satan bir yer vardı. Sahibi tam kapatacakken girdim içeri. Termal içlikler, su geçirmeyen elyaf içlikli avcı yağmurluklarını görünce psikolojik olarak ısınmaya başladım. Üzerimdeki bütün kıyafetleri kuru, sıcak, ve termal giysilerle değiştirdim. Islakları taşımak için de bir sırt çantası aldım.Çoraplar bile termal çoraptı. Ucuzlukpazarından da ıslak eldivenler için plastik bulaşık eldiveni aldım. Ellerim de üşümüyordu artık. Keşan Shel'den de yakıyımı aldım.Ooh artık yollar gidişime hasta moduna girdim. Yolculuğun bundan sonrası çok rahat geçti. Malkara yöre pazarında bir mola verdim. Burada gerçekten harika tost yapıyorlar. Malum yöre peynir yöresi. Gelen tostun içinde ekmekten çok kaşar vardı. kaşar arası ekmek gibi. Bizim burda cafelerde hele hele hastane bahçelerindeki büfelerde kaşarı mikroskopla arasan bulamazsın. Bu tost beni tam olarak kendime getirdi. Yanında bir de sade kahve içtim. Akşam olmadan evdeydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder